DİRENİŞTE KIRILMA NOKTASI: İKİ YÖNELİŞ- 1
30 Aralık 2007
Dünya, emperyalist küresel imparatorluğun çizmeleri gölgesinde bulunmaktayken bu totalitarizme “Hayır!” denmesi kadar doğal, insani bir durum olamaz. Küresel baskıya karşı gelişen direniş söylemlerinin tutarlılık ve meşruiyet zeminlerini de tanımamız gerekiyor. Bugün ana hatlarıyla baktığımızda şu direniş söylemlerini görmekteyiz:
1. İslami Direniş
2. Marksist Direniş
3. Ulusalcı Direniş
4. Anarşist Direniş
Bu dört söylem de kendi paradigmalarından hareketle direnişlerinin teori ve pratiklerini inşa etmektedirler.
Anarşistler kurulu hiçbir düzeni meşru görmediklerinden Küresel emperyalist düzene de karşıdırlar. Hümanist/Materyalist bir teoriye sahip olduklarından İslam’ın ifade ettiği savaş hukuku ve ahlakilik kaygıları bulunmamaktadır. Direniş için her yolun mübah olduğu bu söylem fıtri bir arayışı ifade etmekle birlikte Kur’an gibi bir rehberleri olmadığından adil ve ahlaki bir zeminden hareket edememektedirler.
Marksist söylem de Anarşist söylemle aynı teorik alt yapıya sahiptir. Ancak Proleterya diktatörlüğünü tesis etmek için direnmektedir.
Ulusalcılar ise Emperyalist politikaların kurgusallığında kurulan Ulus devletlerin değişen emperyalist politikalar karşısında erimemeleri, dağılmamaları için direnmektedirler. Ulus devletin Küreselleşmeye karşı olan direnişi de ahlaki ve adil bir kaygıdan değil konjokturel bir varoluş derdinden kaynaklanmaktadır.
İslami direniş ise Küresel emperyalizme ahlakiliği/adil tutumun gerekliliği üzerine insani kaygılarla direnmektedir. Bu sebeple kendi teorisinin gerektirdiği ilkelerle uyumlu bir direniş pratiği ortaya koymak zorundadır.
Bu dört direniş söylemi de düşmanlarının ortak olması dolayısıyla ittifaklar kurmakta, zaman zaman benzeri şeyler söyleyebilmektedirler. Bu durum doğal olmakla birlikte -İslami söylemin özgünlüğü korunduğu sürece- ortak düşmanın yıpratılmasında olumlu bir yöntemdir. Biz bu makalemizde İslami direnişin günümüzde karşılaştığı yol ayrımını konu edinmek istiyoruz.
İslam adına ortaya çıkan, kendisini İslam’a nispet eden hareketlerin Kur’an’a uygun yani Allah’ın rızasına uygun, başarılı, köklü bir direniş geleneği oluşturmak ile aksi bir başarısızlığa düşme, kullanılma vb. Durumlara düşme arasında iki yönelişe sahip olduklarını ifade edebiliriz.
Bu noktada İslam’a nispet edilen “İslami” hareketler iki ana yönelişe sahipler. İlk yönelişi İslami Islahat hattının devamı olarak tanımlayabiliriz. İhya-Islah-Tecdid çizgisinin hareketleşmiş uzanımları olan bu hareketlerin ortak özelliklerini şu şekilde özetleyebiliriz:
Cihad kavramını “Kıtal” (Sıcak Savaş)’ı da kapsayacak şekilde asli anlamıyla algılamaktadırlar. Cihad’ın sadece sıcak savaş/şiddet olmadığını bununla birlikte İslami mücadelenin tüm safhalarını ifade ettiğini vurgularlar.
Bununla birlikte gerektiğinde başvurulabilecek “şiddet”in ahlaki zeminini korumaya gayret etmektedirler. Masumların zarar görmemesi, sadece zalimlere karşı olma hassasiyetini korumaktadırlar. Bu alanda “Muqawamet’ul Meşruiyye” (Meşru direniş) ile İrhabiyye (Terörizm) arasında kalın ve derin bir çizgi çekmektedirler.
Bu hareketler bulundukları bölgenin yerel dinamikleriyle barışıktırlar. Ma’ruf Örfle çatışmamakta hatta sahiplenmekte ve tüm güçlerini asıl düşmana odaklamaktadırlar. Bu durum halk desteği almalarına sebep olmaktadır.
Tekfirciliğe, mezhepçiliğe ve iç çatışmaya karşı İslami Vahdeti, Müslümanlar arası diyaloğu öncelemekte, hata olarak gördükleri hususları düşmanca değil ıslahi yöntemlerle dönüştürmeye çabalamaktadırlar.
Bu hareketler kendi İslam anlayışlarını mutlaklaştırmazlar ve dayatmazlar. Tepeden inmeci bir dayatmacılığa karşı tedrici bir ıslahatı program edinmişlerdir.
Elbette bahsini ettiğimiz olumluluklar bu hareketlerin eleştirilmeyecek noktaları olmadığı anlamına gelmiyor. Ancak bu olumlu yönelimlerinden sonra elbette her insani çaba gibi eleştiriye ve ıslaha bu hareketler de muhtaçtırlar. Yukarıda ana hatlarıyla özetlemeye çalıştığımız hattı bugün Filistin İslami hareketleri Hamas ve İslami Cihad, Lübnan’da Hizbullah, Mısır’da İhvan-ı Muslimin temsil etmektedir. Alim düzeyinde ise bu ortak çizginin öne çıkan isimleri olarak M. Huseyn Fadlullah, Fethi Yeken, Yusuf Karadavi, Muhammed Umara gibi alimleri anımsıyoruz. Elbette bu kategoriye giren farklı ülkelerde farklı hareketler ve isimler de mevcuttur.
İkinci yönelim ise yukarıda bahsettiğimiz çizgiden çok farklı bir teori ve pratik ortaya koymaktadır. Zaman zaman aynı mahallenin çocukları olmanın verdiği birliktelik karşılıklı etkileşimleri, sentezleri, içiçe geçmeleri doğurmuşsa da bu iki hat dine, hayata bakış konusundaki temel ayrışması dolayısıyla farklı pratikler ortaya koymaktadırlar. Örneğin ikinci yönelişi şöyle özetleyebiliriz:
İkinci çizgiyi ifade eden hareketler sıcak savaş cephelerinde gösterdikleri başarıyı daha da bereketlendirme imkanına sahiptirler. Emperyalizme karşı savaş cephelerinde ciddi darbeler indiren 2. yöneliş sahibi kardeşlerimiz, Ümmet’in onurunu silahla koruyan cesur mücahidler olma şerefini İslami siyaset ve diyaloglarında da gösterebilirse cesaretleri tarihe hikmetleriyle beraber geçebilirler.
Gayri-İslami Anarşist söylem’de olduğu gibi Emperyalizme karşı direnişte her türlü yolun mübah olduğu yaklaşımı gösterilmektedir. Uyuşturucu ticaretinden, gasp’a, şehirlerin işlek caddelerinde hedef gözetmeksizin bombalamalardan turist kaçırmalara, kilise kundaklamalara kadar birdizi eylem buna örnek gösterilebilir.
Bu hareketler yerel dinamiklerle çatışmakta ve direnişe verilen halk desteğinin yitirilmesine sebebiyet vermektedirler. Kendi görüşlerini tartışılmaz kılan ve mutlak hakikat olarak dayatan tepeden inmeci totaliter bir yapı inşaa edilmekte, bu dayatmacı ve uyumsuz gayriıslahi tutumlar iç çekişmelere sebep olmaktadır.