|
Sınır Tanımayan Türkiyeli Direnişçiler |
04/06/2008 |
|
|
Onlar, kimilerine göre yaşamlarını mazlum insanlara ve Allah’a adayan büyük kahramanlar, kimilerine göre ise gençlik ateşinin etkisiyle kendilerini dağlara vuran maceracı tipler. İşgal güçlerine karşı savaşmak için Çeçenistan’a, Irak’a, Afganistan’a, Bosna’ya, Ogadin’e, Somali’ye giden Türkiyeli Gönüllü Direnişçiler’den bahsediyoruz sizlere. Bir zamanlar İslami kesimin en fedakar gençleri olarak görülen, şehid düştüklerinde Beyazıt Meydanı’nda ruhları için gıyabi namazlar kılınan bu gençlere artık eskisi gibi ilgi gösterilmiyor. Bu ilgisizliğin sebebine biz vefasızlık diyelim; siz de bizim mahalleyi teslim alan dünyevileşme ve reel politikleşme hastalığı deyin. Sözü daha fazla uzatmadan sizleri sınır tanımayan Türkiyeli Gençlerin 30 yıllık hikâyeleriyle baş başa bırakıyoruz.
SUTUN HABER
Türkiyeli Gençlerin gönüllü direnişçi olarak sıcak savaş bölgelerine gitmeleri ilk defa Ruslar’ın Afganistan’ı işgal etmeleriyle başladı. Dünyanın en güçlü ordularından biri olarak kabul edilen Rus Ordusu 27 Aralık 1979 tarihinde Afganistan’a girdi. İşgalin başlamasından kısa bir süre sonra ise Afgan Halkı elindeki kıt imkânlarla Rus işgaline karşı direnişe geçti. Afgan Direnişi, İslam Dünyası’nda büyük bir heyecan dalgası meydana getirirken, bu heyecan dalgası Türkiye’yi de etkisi altına aldı. Akıncılar Teşkilatı’na mensup gençler tarafından düzenlenen Afgan Halkı’na destek yürüyüşleri bu dönem tüm Türkiye’de büyük ilgi görür. Daha sonraki yıllar ise Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören, Erdem Beyazıt gibi İslami kesimin önde gelen edipleri tarafından çıkarılan Mavera Dergisi, Afgan Halkı’nın ve Afgan Direnişi’nin Türkiye’deki sesi haline gelir.
AFGANİSTAN VE BİLAL YALDIZCI
İlk yıllar Türkiye Halkı’nın Afgan Direnişi’ne olan desteği daha çok parasal yardım yoluyla olurken, savaşın daha da şiddetlendiği sonraki yıllar Türkiye’den Afganistan’a gönüllü direnişçiler gitmeye başlamıştır. Türkiye’den Afganistan’a giden gönüllüler daha çok Afgan direnişinin ünlü komutanlarından Şah Mesud’un komutasında Rus işgal güçlerine karşı çarpışırlar. Gönüllü direnişçilerin Afganistan’da verdikleri ilk şehid ise İzmir Ödemişli Bilal Yaldızcı’dır. 1967 doğumlu olan Bilal Yaldızcı, çevresinde son derece sevilen, ahlaklı, mazlumların dertleriyle dertlenen bir genç olarak bilinir. Lise eğitimini İmam Hatip Lisesi’nde gören Yaldızcı, bir grup arkadaşıyla birlikte 1985 yılında Afganistan’a gitmiştir. Rus işgal güçlerine yönelik düzenlenen bir çok operasyona katılan Yaldızcı, 25 Ekim 1987 tarihinde girdiği bir çarpışmada şehid düşer.
ÜNİVERSİTE’DEN HİNDİKUŞ DAĞLARINA
Bilal Yaldızcı’nın ardından kısa bir süre sonra Afganistan’da şehid olan bir başka Türkiyeli de Tekiner Tayfur’dur. Şişli İmam Hatip Lisesi’nde öğrenim gördükten sonra İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’ni kazanan Tekiner Tayfur, 1984 yılında Afgan direnişine katılır. Hindikuş Dağları’nda katıldığı operasyonlarda üstün başarılar gösteren Tayfur, Rus Askerleriyle girdiği bir çatışmada aldığı bir kurşun darbesinin ardından hayata gözlerini yumar. Tekiner Tayfur’un babası Muzaffer Tayfur oğlu hakkında şunları söylüyor: “Oğlum, mazlumların dertlerini kendine dert edinen, pırlanta gibi bir gençti. Afganistan’ın işgal edildiği yıllar evde yemeğe oturduğumuzda gözleri yaşarır, ‘Biz burada rahat rahat yemek yerken, Afganistan’daki kardeşlerimiz dağlarda çarpışıyorlar, yemek nedir, dinlenmek nedir bilmiyorlar’ derdi. Tekiner, Müslümanları çok sevdiği için Afganistan’a gitti. Ben oğlumun hayırlı bir iş yaptığına inanıyorum”
ZAFER VE HAYAL KIRIKLIĞI
Ruslar, Afgan Direnişi’ni bir türlü kıramazlar ve adeta dünyaya rezil olarak 1992 yılında Afganistan’dan çıkmak zorunda kalırlar. Afgan Direnişçilerin Rus Ordusu’na tattırdığı hezimet İslam Dünyası’nı da sevince boğar. Silah ve asker bakımından Ruslar’dan kat kat güçsüz olan Afgan Halkı’nın zaferi, Türk Halkı tarafından da iman gücünün tezahürü olarak görülür. Siyasal İslam’a dair umutlar daha bir yeşerir, İslam Dünyası’nın tamamının Afgan Direnişi’ni örnek alarak emperyalizmin sömürüsünden bir an önce kurtulmasına dair ateşli konuşmalar yapılır. Fakat Rus işgalinin ardından İslam Dünyası’nı büyük bir hayal kırıklığı beklemektedir. Savaş boyunca adeta Dünya Müslümanları’nın kahramanları haline gelen Burhaneddin Rabbani, Gulbeddin Hikmetyar, Şah Mesud gibi komutanlar koltuk kavgası yüzünden birbirlerine düşerler. Cephede işgalci Rusları yenen Afgan Savaşı’nın Önderleri, ne yazık ki kalplerindeki iktidar hırsını yenememişlerdir. Kardeş kavgasından uzak duran Türkiyeli direnişçiler ise ülkelerine geri döner.
YENİ CEPHE: BOSNA
1992 yılında bu sefer dünyanın gündeminde Bosna Hersek’te yaşanan katliam vardır. Sırp katilleri Müslüman Bosnalılara yönelik eşi benzeri görülmemiş bir katliam başlatınca, Türkiye halkı ayağa kalkar. Bosna Mitingleri’ne yüz binler katılırken, Bosna’ya destek için rekor düzeyde para toplanır. Yeni evli genç kızların kollarındaki altınları Bosnalı Direnişçilere göndermeleri, o dönemin unutulmaz fedakarlık örneklerindendir. Türkiyeli Direnişçiler’in yeni adresi de artık Bosna’dır. Bosna savaşına katılan yüzlerce Türkiyeli Direnişçi Sırplar’a ard arda etkili darbeler vurur. Bosna’daki direnişin sembol ismi ise İstanbullu Selami Yurdan’dır. Bosna’daki direnişçiler arasında “Albay” lakabıyla tanınan Yurdan, İstanbul Fatih’te oturan bir çok kişinin tanıdığı ve sevdiği bir isimdir. Bosna’da uzun dönem Türkiye’den Bosna Halkı’na gönderilen yardımları organize eden Yurdan, daha sonra cepheye çıkmaya karar verir ve 22 Ağustos 1992’de Sırp Mevzileri’ne yönelik düzenlenen bir taarruz sonrası şehid düşer. 25O binden fazla Bosnalı’nın katledildiği ve 1996 yılına kadar süren bu savaşta Adil Balat, Ebubekir Arıcı, Bahaddin Alaslan, Ahmet Demirer, Ramazan Çelik, Ahmet Pınar, Renda Tosuner, Sait Başer, İlhan Atlı, Mustafa Çolak, Ali Pınarbaşı, Mehmed Özdemir, Ömer Taşar, Muammer Aslantaş isimli gönüllü direnişçiler de, tıpkı Selami Yurdan gibi Bosna’da şehadet mertebesine erişirler.
ANADOLU’DAN ÇEÇENYA’YA KURULAN KÖPRÜ
Bosna Savaşı’nın son yıllarında bu sefer Çeçenistan Rus işgaline uğramaya başlamıştır. Tarihleri özgürlük için verilen savaşlarla dolu olan Çeçen Halkı bir kez daha dinini, topraklarını, namusunu korumak için direnişe geçer. Çeçen halkının işgale karşı verdiği direniş, İslam Dünyası’nda en çok Türkiye’de yankı bulur. Bırakın İstanbul’u, Anadolu’nun köylerinde bile Çeçenya’ya destek için paralar toplanır, geceleri teheccüdlere kalkılıp dualar edilir. Anadolu insanı Çeçenya’yı kendi vatanı olarak görür,Çeçenya’dan gelen direniş CD’leri köylerde bile seyredilmeye başlanır. 2. Rus-Çeçen Savaşı’nda şehid olacak olan Şamil Basayev ve Ürdünlü mücahid Hattap ise, cephede gösterdikleri başarılar nedeniyle kısa zamanda Türkiyeli Gençler’in Kafkas Dağları’ndaki kahramanları haline gelir.
PESETMEYEN SAVAŞÇI:KOMUTAN BİLAL
Bu arada Türkiye’den Çeçenya’ya gönüllü direnişçi akını da başlamıştır. Türkiyli Direnişçiler 1. Çeçen Savaşı’nda cephede gösterdikleri başarılar nedeniyle Çeçen Halkı’nın gönüllerini fetheder. Hatta Çeçen liderler yaptıkları konuşmalarda, sık sık Türkiyeli gençlerden övgüyle bahsederler. 2. Çeçen Savaşı Türkiyeli bir gencin Çeçenistan’da büyük bir ün kazanmasını sağlar. Bu kişi Komutan Bilal’dir. Elazığ doğumlu olan Komutan Bilal, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde eğitim görmüştür. İlk olarak 1995 yılında Bosna Savaşı’na katılan Komutan Bilal, Bosna Savaşı’nın Dayton Antlaşması’yla son bulmasının ardından bu sefer Hindular’ın işgali altındaki Keşmir’e sefer eyler. Keşmir’de katıldığı bir çatışma esnasında yaralanan Komutan Bilal, iyileştikten sonra Çeçenya’ya gitmeye karar verir. 1. Çeçen Savaşı’nın sonlarına yetişen Komutan Bilal, cephe tecrübesi nedeniyle 6 Ağustos 1999’da başlayan 2. Çeçen Savaşı’nın kahramanlarından biri haline gelir. 1. Dağıstan Operasyonu’nda karnına isabet eden bir kurşunla midesinden yaralanan, bu olaydan 4 ay sonra ise sağ yanağına isabet eden bir mermiyle çene kemiği ve dişleri dağılan Bilal, en son olarak da bir mayına basarak sol ayağını kaybeder. Protezli bacağına rağmen cepheyi terk etmeyen Bilal, 2OO3’ün Ramazan Ayı’nda bir Rus baskını sonucu şehid olur. Komutan Bilal’in dışında Çeçenistan’da şehid olan Türk direnişçilerden bazıları ise şunlardır: Bülent Tuna, Mücahid Şener, Abdulkadir Kutluay, Güven Zengin, Ali Rıza Bayzan, Faruk Elçili, Furkan Nergis, Hasan Umaç, Komutan Yunus Emre, Mehmet Öğüt, Murat Konukçu, Ufuk Kaynar, Salih Turan……”
FELLUCE’Yİ SAVUNAN ELAZIĞLI DİRENİŞÇİ
ABD ve müttefikleri Saddam Hüseyin’in kimyasal silahlarını, El Kaide’yi, 11 Eylül’ü bahane ederek 21 Mart 2003 tarihinde Irak’ı işgal etmeye başladıklarında yine Türkiye Halkı’nın sert muhalefetiyle karşılaştılar. İnsanlar sokaklara çıkıp “ABD Irak’tan defol” sloganları atarken, TBMM de Irak’a asker gönderme tezkeresini reddederek ABD ve müttefiklerine tarihi bir gol atar. İşgalin başında Irak’a giden canlı kalkanların yanı sıra, Türkiyeli Direnişçiler de Irak’ta yerlerini alırlar. Türk Direnişçiler ilk olarak Ümmül Kasr direnişinde boy gösterir. Daha sonra Irak’ın farklı bölgelerine dağılan Türkiyeli Direnişçiler, Irak halkıyla birlikte Felluce’yi savunur. Felluce Direnişi’nde bulunan 9 Türk’ten biri de Karslı Nizam Bıcakçı’dır. Ankara Üniversitesi Arap Dili ve Edebiyatı’nda eğitim gören Bıcakçı, daha önceleri Keşmir ve Afganistan’da bulunduğu için Felluce Direnişi’nde komutanlık yapar. 2 yıl boyunca Ramadi, Mahmudiye ve Felluce’de ABD işgal güçlerine yönelik düzenlenen başarılı operasyonları yöneten Bıcakçı, yine Felluce’de girdiği bir çatışma sonucu şehit düşer. Nizam Bıcakçı’nın ardından Adanalı Arif Güler Bağdat’ta, Ahmed Sancar, Mehmet Yılmaz ve Mehmet Reşit Işık Bağdat’ın yakınlarındaki Hucey Kasabası’nda, Bingöllü Kürt Genci Ebubekir Yiğit’de Mahmudiye’de şehitlik makamına erişirler.
VE BU HİKAYE SÜRER GİDER…
Türkiyeli Gönüllü Direnişçiler’in 30 yıl önce Afganistan’da başlayan hikayeleri dünya üzerindeki farklı coğrafyalarda devam ediyor. Bugün Irak’ta, Afganistan’da, Çeçenistan’da, Keşmir’de hatta Somali’de 100’den fazla Türkiyeli Direnişçi var. Dün İslam Dünyası’nın gençleri Çanakkale’yi savunmak için Bağdat’tan, Pakistan’dan, Afganistan’dan, Kafkasya’dan akın akın Anadolu’ya gelirlerken; bugün de Anadolu’nun gençleri işgal altındaki Müslüman Halklar’ın özgürlüğü için dünyanın dört bir yanına dağılıyorlar. İslam Dünyası’nı parçalara ayırıp, sınırlara bölseler de “Müslümanlar Kardeştir” anlayışı farklı coğrafyalardaki Müslümanların kalbine manevi bir köprü kuruyor. Yaşarken hak ettikleri değeri bulamayan Türkiyeli Gönüllü Direnişçiler’in hikayeleri ise İslam Dünyası’nda zulümler, işgaller var olduğu müddetçe sürüp gidecek gibi gözüküyor.
Türkiyeli direnişçiler arasında en kıdemli olanı General Ebu Ömer’dir. İlk defa 20 yaşında Afganistan’a giden Ebu Ömer, hayatının tam 26 senesini Afgan Dağları’nda geçirdi. 26 sene boyunca Türkiye’ye hiç dönmeyen General Ebu Ömer, NATO’nun Afganistan’da en çok arananlar listesinde de baş sıralardaydı.Ebu Ömer yaklaşık 1 sene önce ABD ve Pakistan Ordusu’nun ortaklaşa gerçekleştirdiği bir operasyon sonucu Veziristan’da şehid edildi. Bu fotoğraf, General Ebu Ömer şehid olduktan kısa bir süre sonra çekilmiştir.
Tekiner Tayfur Afganistan’da şehid olan ilk Türklerdendir.
Nizam Bıcakçı Felluce Direnişi’nin komutanlarındandı.
Konyalı Mücahid Şener, Türkiyeli direnişçiler arasında en genç olanıydı. Şener henüz 19 yaşındayken şehid düştü.
Cepheye gitmeden önce Eskişehir’in bir köyünde imamlık yapan Bülent Tuna’da Çeçenya’da şehid düşen direnişçilerden.
Komutan Bilal, Rus İşgalcilere karşı gösterdiği kahramanlıklar nedeniyle Çeçen Halkı’nın gönlünde taht kurdu.
Adanalı Arif Güler de Irak’ta şehit olan Türkiyeli Direnişçilerden. Köken itibariyle Kürt olan Güler, Bağdat’ta ABD işgal güçleriyle girdiği bir çatışma sonucu şehid düştü.
Uzun saçlarıyla dikkat çeken Komutan Abdullah da Türkiyeli bir direnişçi. Uzun zamandır Çeçen Direnişçilerle birlikte Rus işgalcilere karşı savaşan Komutan Abdullah, sık sık yaptığı konuşmalarda Türkiye Halkı’ndan Çeçenistan’ı unutmamalarını istiyor.
Çeçenya’da şehid düşen Komutan Yunus Emre, cepheye gitmeden önce Yalova’da ikamet ediyordu…
|
|
Bugün 11 ziyaretçi (12 klik) kişi burdaydı!
|
|
|
|